Edebiyat ve Sanat
- liteart
- 13 Oca 2021
- 2 dakikada okunur
Edebiyat ve sanat, insan ruhunu ve dünyasını değiştiren, geliştiren ve rahatlatan en önemli anlatım yöntemlerimizdir. Enerjimiz düştüğünde, bizi anlayacak biri olmadığında ya da anlatmayı tercih etmediğimiz zamanlarda kimimiz kitaplara sığınır, kimimiz resme, kimimiz müziğe… Çok sevdiğim Oğuz Atay’ın söylediği gibi, ‘‘Bazılarımız şiirlere, şarkılara, filmlere, kitaplara tutunuyor. Sanırım artık insan, tutunamıyor insana.’’
Bana göre hayata tutunmamızı kolaylaştıran en önemli ve en değerli iki unsur, edebiyat ve sanattır. Yaşadığımız dünyadan sıkıldığımızda ya da ona katlanamadığımızda, kırıldığımızda ya da üzüldüğümüzde, düşüncelerimizi duymak istemediğimizde sığındığımız bir kitap, bir şiir ya da bir müzik bizi hayata bağlar. Hatta yalnızca hayata bağlamakla kalmaz, içimizde kelebekleri uçuşturan o tatlı yenilenmeyi yaşatır.
Bir kitabın son satırlarını okuduğumuzda, bir müziğin son saniyelerini dinlediğimizde ya da bir şiiri bitiren o üç noktadan sonra hissedilen burukluğun, beliren tatlı bir tebessümün yanında insan fark ediyor ki vücudu dinlenmiş, yenilenmiş. Belki de suratsızca oturduğu o sandalyeden, koltuktan yenilenmiş bir enerjiyle kalkıyor. İşte insanın içini kıpır kıpır eden o coşkunun sebebidir sanat ve sanatın içinde yaşayan edebiyat.

Hepimizin zaman zaman istediği şeydir yaşamdan uzaklaşmak, birileri tarafından anlaşılmak. İşte edebiyat da sanat da bu imkânı verir bize.
Elimize aldığımız bir roman kendi hayatımızdan, belki monotonluğumuzdan belki acılarımızdan, kurtarır bizi. Ağlamak için bile olsa, açtığımız bir müzik bizi dinlendirip rahatlatır.
Bizden belki de yüzyıllar önce yaşamış bir yazar, bir şair, bir ressam, yarattığı eserlerle sanki bizi anlatıyormuş gibi gelmez mi bize? Yüzyıllar önce yaşamış bile olsa, sanki bizi anlıyorlarmış gibi gelir. O satırları bizim için yazmışlar, bizim için çizmişler o resmi ya da sanki bizim için bestelemişler o şarkıyı.
Belki de edebiyatın ve sanatın en sevdiğim yönüdür bu. Ben daha hayatta yokken yaşamış bir insan, benim de yaşadığım duyguları yansıtmış kalemine. Benden, senden ya da bir başkasından habersiz olsa da ‘‘bizim’’ duygularımızı anlatmış. Aradaki onca çağa, onca zamana rağmen birilerinin sizinle aynı duyguları paylaşması ve birbirinizi anlamanız sadece edebiyat ve sanatla mümkün.
Bu yüzden çevrenizde kimsenin sizi anlamamasının verdiği eksiklik gerçekten gerekli mi, bir düşünün. Dünyada -yaşayan, yaşamayan- bu kadar insan sizi anlıyorken ve sizi, duygularınızı eserlerine yansıtıyorken, o eksiklik gerçekten kapanmaz mı?
Tüm bu özellikler, bizi yaşama bağlayan nedenlerdendir. Herkesin hayata tutunduğu dal farklı olsa da ortak noktamız aynı:
Edebiyat ve sanat.

Comentários