Edremit'te Bir Aşk
- liteart
- 26 Oca 2021
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 6 Şub 2024
Çocukken eşkıyalar tarafından ailesi öldürülen Yusuf ve bu ölüm sonucu tanıştığı, kendisini evlatlık edinen Kaymakam Selahattin Bey’in kızı Muazzez ile aralarındaki aşkı anlatan bu roman, Sabahattin Ali’nin ilk romanıdır. Ancak romanda bize aktarılan yalnızca Yusuf’la Muazzez’in aşkı değil. Aynı zamanda toplumdaki eşitsizliğin ve yabancılaşmanın gösterimidir bu roman. Yine de ne yazık ki sınıfsal soruna yeterince değinemez Sabahattin Ali, taşrayı da toplumu da romantik bir çerçevede anlatır.
Romanda gözümüze ilk çarpan şey, Yusuf’un iç çatışmalarıdır ancak o çatışmaların doğduğu toplumsal yapı da bir o kadar önemlidir. Taşradaki eşitsizlik, güçlülerin kurduğu egemenlik ve dönemin izlerinin yansıması olan bu roman, bir aşk hikâyesinden daha çok şey anlatıyor bize. Örneğin, Yusuf’a kin güden ve bir fabrikatörün oğlu olan Şakir’in, Yusuf’un arkadaşı Ali’yi öldürdüğünde görülen mahkeme sonucunda serbest bırakılması, bize yozlaşmanın ve Yusuf’un çatışmalarını doğuran toplumun özünü yansıtıyor: Güçlülerden yana olan adalet ve güçsüzlerin sürekli ezilişi…

Olayların Edremit’te geçmiş olması, her zamanki gibi benim kitaptan ve hikâyeden daha çok etkilenmemi sağlamıştı. Ayrıca yaşadığım yere farklı bir gözle bakmamı ve o zamandan bu zamana süregelen şeylere dikkat etmemi de sağlamıştı Kuyucaklı Yusuf romanı.
Kurgudan çok, şehre ve topluma odaklanmıştım ilk okuduğumda, ancak yine de derinden hissetmiştim Yusuf’la Muazzez’in yaşadıklarını.
Tekrar okuduğumda ise Sabahattin Ali’nin anlatım gücünün etkisiyle çok daha iyi algılamıştım bazı noktaları.
Sabahattin Ali, yazdıklarında kendi hayatıyla ilgili detaylar verir hep. Bu romanda da bizim kaymakamın evi olarak kafamızda canlandırdığımız ev, aslında kendisinin Edremit’teki evidir. Hatta bu ev, Edremit Belediyesi tarafından ‘‘Sabahattin Ali Anı Evi’’ olarak düzenlendi ve pandemiden sonra açılacağı söylendi.
Daha önce de Edremit Belediyesi, düzenlediği 2. Edremit Kitap Fuarı’nı, Sabahattin Ali’nin ölümünün 70.yılı olması nedeniyle ‘‘Sabahattin Ali Yılı’’ sloganıyla sürdürmüştü.
Ayrıca Kuyucaklı Yusuf romanının, 1985 yapımı olan bir filmi de mevcut. Kahramanlarımız Yusuf ve Muazzez’i, Talat Bulut ve Derya Arbaş canlandırıyor bu filmde. Film, çekildiği zamanın şartlarını göz önünde bulundurduğumuzda iyi bir film, fakat gittikçe gelişen oyunculuk ve film sektörüne göre değerlendirirsek gerek oyunculuk gerekse sahne geçişleri bakımından yetersiz olduğundan izleyeni tatmin etmiyor.
Günümüz şartlarına baktığımızda ne kadar kötü bir izlenim yaratsa da filmin takdir edilesi bir özelliği var, o da senaryonun kitapla aynı olması. Günümüzde kitapların filme uyarlanmasında, senaryo ve kitap örtüşmezliği gibi büyük bir sorun ortaya çıkarken 1985 yapımı olan bu uyarlamada böyle bir sorun bulunmuyor ve bu bakımdan izleyene bir memnuniyet veriyor. Elbette kitapla örtüşmeyen birkaç nokta var ama bunlar da fazla göze batmıyor.

Kuyucaklı Yusuf’un, onun Muazzez ile aşkının ve acılarının yeri bende daha başka bir yankı uyandırıyor. Sabahattin Ali’nin de benim geçtiğim sokaklardan geçtiğini düşünmem, ona ve eserlerine daha çok bağlanmamı sağlıyor sanırım.
Kitabı her iki okuyuşumda da aynı şeyi hissetmiştim: Sanki gerçek hayatta bir yakınımdı Muazzez ile Yusuf. Benim memleketimde, benim topraklarımda, benden önce yaşamış iki gerçek insandılar ve yaşadıkları, duyguları memleketimin dört bir yanına sinmişti.
Bazen böyle olur. Kurgusal karakterleri, kafanızın içinde gerçekten var edersiniz ve var ettiğiniz o karakterler ve onların duyguları, bir anda size dönüşür, günlerce kendi hayatınıza dönemezsiniz.
Edebiyat böyledir ve hayat da çoğunlukla budur. Başkalarının istekleriyle ve fikirleriyle, kısaca başkaları olarak yaşar, kendi hayatımıza dönemeyişimizin o boşluğundan bakarız dünyaya.
Boşluklarımızdan kurtulmamız dileğiyle…
Kommentarer